Ülkemiz Yunanistan Meclisi 2010 yılında oyladığı 3852 sayılı yasayla yerel yönetim ve yerinden yönetim kuruluşlarında reforma gitmiş ve yapılan değişikliklerle bu kuruluşlarda hakim olan anlayışı ve yürürlükteki mevzuatı Avrupa norm ve standartlarına getirmeyi hedeflemiştir. Yasanın içeriğine geçmeden önce , programa verilen isimin kökeninin nerden geldiğine kısaca değinmek gerekir . Söz konusu yasaya isimini veren kişi , yani Kallikratis , M.Ö. 5. Yüzyılda yaşamış ve Atina’daki Parthenon (Akropolis) tapınağının yapımında İktinos’la birlikte çalışmış Yunanlı bir mimardır. İdari sistemin yeniden imarına temel teşkil edecek bir program-yasanın böyle büyük bir mimarın isimiyle anılması çok yerindedir. Ayrıca kallikratis kelimesinin fonetiğinin “iyi devlet” çağrışımı yapması isim tercihinin yerindeliğini teyit eder niteliktedir.
Yerel yönetim ve yerinden yönetim kurumlarında yapılan değişiklikleri değerlendirirken bu alanada Avrupa Birliği içerisindeki eğilimleri de göz önünde bulundurmak gerekir. Çünkü Kallikratis Programı sadece idari haritanın üzerindeki renklerin ve çizgilerin değil aynı zamanda hakim olan zihniyet ve ilkelerin de değişimini sembolize etmektedir. Bu denli köklü bir değişikliğin Avrupa Birliği’ndeki gelişmelerden bağımsız olabileceğini düşünmek yanlış olur. Son yirmi yılda bütün Avrupa Birliği ülkelerinde yerel yönetimlerin güçlendirilebilmesi amacıyla anayasal değişiklikler yapılmıştır. Bu eğilim sadece İspanya gibi kendine özgü etnik ve kültürel çoğulculuğuna bağlı olarak parçalı idarî yapıya sahip ülkelerde değil aynı zamanda Fransa gibi klasik üniter devletlerde ve İngilete gibi merkezcil kuvvetlerin hakim olduğu devletlerde de gözlemlenebilir. Yapılan değişikliklerin sonucu olarak klasik üniter ulus devlet , hem Avrupa Birliği gibi devlet-üstü uluslararası kuruluşlar karşısında hem de devlet-altı yerel yönetimler karşısında yetki ve iktidarının bir kısmını kaybetmiştir . Bunun sonucu olarak ta üniter devlet ve federatif devlet modelleri arasında yer alan melez bazı devlet medelleri ortaya çıkmıştır.
Avrupa Birliği’ndeki güçlendirilmiş yerel yönetimlerin yetkilerinin de incelenmesi gerekir. Çoğu örnekte yerel yönetim kurumları otonom yasama yetkisiyle donatılmamış , fakat sosyal ve ekonomik alanlarda geleneksel devlete ait olan önemli yetkileri kullanır hale gelmiştir. Bu durum aslında bazı ilkesel sorunları da beraberinde getirmektedir. Örnegin Avrupa kamu hukuku geleneğinden gelen bütün anayasal düzenlerin temellerinden birini oluşturan eşitlik prensibi ciddi şekilde zedelenmiştir. Çünkü aynı devletin egemenlik alanı içerisinde farklı ekonomik ve sosyal gelişmişlik seviyelerinde olan birçok “bölgecikler” oluşmakta ve bu farklı bölgeciklerde yaşayan aynı devletin vatandaşları , farklı nitelik ve nicelikteki imkan ve hizmetleri kullanmaktadırlar. Böylece vatandaşlığın temel işlevlerinden biri olan ülkenin zenginliğinin devlet tarafından toplanıp vatandaşlara hizmet ve imkan olarak eşit bir şekilde yeniden dağıtılması durumu ortadan kalmaktadır. Daha anlaşılır kılabilmek açısından ; klasik üniter devlette vatandaştan toplanılan vergiler , devlet tarafından hükümet programı çerçevesinde ülke geneline eşit bir şekilde kamu hizmeti olarak geri döndürülür. Ancak kuvvetli yerel yönetimlerin olduğu idari sistemde , vergiyi toplayan yerel yönetim kurumu sadece kendi bölgesine hizmet sunar. Dolayısıyla yeraltı kaynakları veya coğrafi konum gibi bazı faktörler yüzünden diğer yerel yönetim kurumlarından zengin olan bölgeciklerin vatandaşları ülkenin diğer vatandaşlarına göre avantajlı konuma gelirler.
Avrupa Birliği’ndeki yerel yönetimleri güçlendirme eğlim ve çabasını ve bunun doğurduğu olası sıkıntıları inceledikten sonra ülkemiz Yunanistan’da yapılmaya çalışılan yerel yönetim reformunu değerlendirebiliriz. Kallikratis Programının temel amacı Bölgesel Eyalet Yönetimlerinin ve belediyelerin sayısının azaltılması ve söz konusu kuruluşların güçlendirilmesidir. Bu amaç doğrultusunda ülke genelindeki belediye ve nahiye sayısı 1034’ten 325’e indirilmiş ve 54 valilik kaldırılarak bunların yerine 13 Eyalet Yönetimi oluşturulmuştur. Ayrıca yerel yönetim kuruluşları bünyesinde kamu yararına faaliyet gösteren şirketlerin sayısı da 6000’den 2000’e düşürülmüştür. Bunların yanında merkezî devletin bölgesel kolları olarak ta eski bölge genel sekreterlikleri yerine 7 Yerinden Yönetim İdarî birimi kurulmuştur. Yerel yönetim kuruluşlarının sayısındaki bu azalmanın hem kaynak hem de personel açısından önemli bir tasarruf olanağı sağlayacağı ve idarî sistemde hakim olan hantallığın ortadan kalkması için pozitif bir adım olduğu kesindir.
Kallikratis Programı’nın getirdiği yenilikler sadece yerel yönetim kurumlarının sayılarına ilişkin değildir. Bu kurumlar aynı zamanda geçmişe kıyasla geniş sayılabilecek yetkilerle donatılmaktadır. Örneğin Eyalet Yönetimleri , kamu sağlığı ve bölgesel iktisadi gelişim alanlarında ciddi yetkiler üstlenmektedirler. Bahsi geçen kurumlar Avrupa Birliği fonlarından doğrudan kaynak çekebilme yetkisini de elde etmiştirler .
Kallikratis Programı’nda , tasarrufa yönelik değişikliklerden sonra üzerinde en çok durulan konu şeffaflık ilkesi ve yerel yönetim kurumlarının sağlıklı denetlenebilmesi meselesidir. Şeffaflık ilkesi bağlamında , belediyelerin ve belediyeler bünyesinde faaliyet gösteren tüm tüzel kuruluşların kararlarının tamamının internette yayınlanması zorunluluğu getirilmiştir. Böylece hem yerel yönetimlerin iktisadî durumlarının Sayıştay tarafından teftişi kolaylaşmakta hem de vatandaşların kendilerini ilgilendiren konularda en hızlı ve güvenilir şekilde haber alabilme hakkı güvence altına alınmaktadır. Ayrıca bu kurumlara alınacak personelin de sadece Personel Seçme Yüksek Kurulu (ASEP) tarafından objektif kriterlere göre alınması yasada öngörülmüştür.
Bunların yanında hem belediyeler hem de Eyalet yönetimleri bünyesinde, “Vatandaşın ve İşletmenin Vekili” kurumu da idarenin kötü işleyişinin ve yozlaşmasının önüne geçmek için kurulmuştur. Tabi ki böyle kurumların etkili olabilmesi için vatandaşın da bu yapıları kullanabilmek konusunda eğitilmesi gerekmektedir.
Kallikratis gibi bir çerçeve programı bu boyutlarda bir yazıda inceleyebilmek ,değişikliklerin bütünü ele alabilmek ve bunları yorumlayabilmek çok güç olmakla birlikte ilkesel düzeyde yasaya hakim olan genel ruh hakkında konuşabilmek mümkündür. Öncelikle yasanın ekonomik tasarruflar öngörmesi ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik durumda çok anlaşılabilir. Ancak şeffaflık ve objektif kriterlerle personel seçimi gibi düzenlemelerin ne derece başarılı olduğunu/olabileceğini uygulama göstermektedir/gösterecektir. Bir mimarın adıyla anılan bu yasanın değerlendirmesinin son kısmını mimarî bir dille yaparsak ; bir yapının sağlam bir şekilde uzun yıllar ayakta kalabilmesi için imar planı kadar kullanılan yapı malzemelerinin de kaliteli ve sağlam olması gerektiği gibi , bir idari sistemin de muaffak olabilmesi için tâbî olduğu yasalar ve yürütmeliklerin modernliği ve kalitesi kadar sistem içerisinde yönetici konumunda bulunan insanların da nitelikli ve çağın gereklerine uygun olması gerekir. Dolayısıyla yasaların yeniden dizaynı kadar ve hatta daha fazla önem arzeden konu hakim kadro ve zihniyetlerin yeniden dizaynıdır.
Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.