ŞİDDET Mİ, MERHAMET Mİ ?

    ŞİDDET Mİ, MERHAMET Mİ ?

    Gümülcine, 19.02.2022

    DOKUNU - YORUM

    Ülkemiz Yunanistan medyasını takip edenler haberdardırlar.

    Futbol holiganizmi, Selanik’te (Yunanistan) 19 yaşında bir gencin canice katledilmesi sonrası gün yüzüne çıkan kanayan yarayı da gözler önüne serdi. Futbol takımı taraftarı olmanın ötesinde hiçbir gerekçesi olmayan cinayet.

    Devlet makamları olaya anında müdahil oldular ve yargı süreci, medyadan öğrendiğimiz ve bize aktarılan boyutunu takip edebildiğimiz kadarıyla, hızlı bir şekilde ilerleme kaydediyor.

    Ülke gündemi bununla meşgul iken, aslında tam olarak neyin olup bittiğini de daha öğrenememişken, başka bir cinayet vakası olarak kabul edilen öldürme haberi gündeme düşüyordu.

    Bu defa cani, ebeveynler.

    Kurban ise, yedi (7) yaşındaki oğulları.

    Savcılığa verdikleri ifadelerden medyaya aktarılan bölümde, uzun süredir oğullarına işkence yaptıkları adli makamlarca tespit edilmiş. İfadelerinde ise ebeveynlerin soğukkanlı beyanları insanlık adına insanın tüylerini diken diken ediyor. Aktarılana göre: ölüm anının bir gün öncesinden çocuğa yemek verilmeyerek tek ayak üzerine duvara dönük şekilde hareket etmeden, konuşmaması için de ağzına bant yapıştırarak, geceyi uykusuz geçirmesinin ve bunlara bağlı olarak son nefesini cezanın infazı esnasında tek ayak üzerine olduğu anda vererek, aniden yere düşmesi ile sonuçlanıyor.

    Anne: vurdumduymazlığın girdabında yere düşmenin çıkardığı gürültü ile ne oluyor diye etrafına bakınıyor, evlatlarına ne oldu diye umursamıyor.

    Baba ise: onu çok sevdiğini, ona oyuncaklar aldığını, asla öldürmek gibi bir niyetinin olmadığını, yaramazlığını terbiye etmek için ona bu cezayı reva gördüğünü beyan etmiş savcılık ifadesinde. Bu boyutta bir pişkinlik, dinleyenler nezdinde hiç bir şekilde makul gerekçe olarak kabul görmüyor.

    Durum bununla da bitmiyor. Ölüm vuku bulmuş. Naaşı ne yapacakların derdine de çözüm üretmişler. Balkona el yapımı bir kalıp yapmışlar ve içini de toprak doldurarak, küçücük bedeni oraya gömmüşler. Ta ki, yaklaşık iki yıl sonra gerçek gün yüzüne çıkana kadar böyle yaşamışlar.

    Sadece insanlıktan değil, ebeveyn şefkatine sahip her canlıdan da daha vahim durumda olan bu şahıslar hangi duygu ile yaşıyorlardı acaba?

    Bu ve benzeri şiddet ve vahşet durumlarının izahını vermeye çalışan uzmanlar, çeşitli örnekler vererek bilimsel bazı inceleme sonuçlarını da aktarıyorlar. Daha 1960’lı yıllarda bu konu ile ilgili yapılan bir araştırma-incelemede şunu tespit ediyor bilim insanları. İlk okul çağında bir çocuk ON BİN (10,000) şiddet, cinayet içerikli filim izliyor. Aynı bağlamda da YÜZ BİN (100,000) sahne seyrediyor. Bunun kişilik oluşumuna etkisini ise başka bir araştırmada ortalama on yaş gurubundaki çocuklarda oyun sahnesi uygulayarak tespit ediyorlar. Tabi bu sahne, sergilenme boyutuna gelebilmesi için iki grup çocuk farklı ortamlarda eğitiliyor ve yetiştiriliyor.

    Bir grup yukarıda zikredilen sahnelerle yetiştiriliyor.

    Diğer grup ise, tabiatın içinde canlı hayvan, bitki vs insani merhamet anlayışının yaşandığı ortamda eğitiliyor, yetiştiriliyor.

    İki zıt yaşamın hayat anlayışları gerçekleşme sahnesine koyulunca, acı gerçek bilim insanların gözleri önüne seriliyor.

    Şiddet ortamında yaşayan grup savaş ve şiddet tercihine yönelirken, merhamet ortamında eğitilenler ise insancıl davranış sergiliyor, yardım duygusuyla hareket ediyor, acıları paylaşma merhameti ile yaklaşıyor.

    Atina yönetimi ve onun yerel temsilcileri kendi ana dilimiz olan Türkçe Eğitimimizi  bize neden engelliyorlar? Adı üzerinde ANA-OKUL olan bir eğitim merkezini bize  neden yasaklıyorlar?

    Bunu yaparken de bizim çocuklarımıza Yunanca dilini mecbur ediyorlar.

    Neden acaba ?

    Sadece “Yunanca’yı iyi öğrensin” gerekçesi olamaz !

    Benim dini vecibelerimin temsilcisi olan görevliyi neden bir Hristiyan’ın seçmesi ile beni temsilcimden yoksun bırakıyorlar!

    Benim dini kurumuma Hristiyan ataması yaparak, kanuna göre başka din mensubu da olabilir, benim inanç kurallarımı belirleyen olacak.

    Benim benliğimi o belirleyecek.

    Benim kitabımı herkes, ateist, budist, paganist ... vs yazabilecek,  yorumlayabilecek, okutabilecek, ben inandığım gibi müslüman olamayacağım ama Hristiyanlığın anladığı gibi bir müslüman olacağım. Ve ben o sayede medeni müslüman olmuş olacağım.!

    Hristiyanlığın bana biçtiği inanç kalıbı nasıl oluyor da benim oluyor !

    Sizin Hristiyanlığınız için başkalarının size böyle zoraki biçmiş Hristiyanlık eğitim örneği var mı?

    Ve bunlar size göre medeni mi?

    Abartıyorsun derseniz!

    Zahmet etmeyin. Size taptaze örnek verelim. Hem de Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığının, bize din adamı diye atadığınız memurlarınız hariç, tamamının boykot ile o inanç özgürlüğümüzü elimizden alan cuma namazı yasağına verdiği cevabı da, DEMOKRASİ !!! adına yok saydınız.

    Ve bu YOK SAYMAYI demokrasi diye de bize dayatıyorsunuz!

    Öyle ise benim anayasal hakkım olan CUMA NAMAZINI kılma özgürlüğümü, benim çocuklarımın elinden neden zorla alıyorsunuz!

    Sen, senin kilisene bunu yapabiliyor musun?           

    Nerede!

    Asla yapamazsın.

    Niyet başka.

    Uygulama ile beni eritip yok etmek.

    Lozan teminatı ve nüfûs mübadele kapsamı dışında Yunanistan’ın değişik şehirlerinde kalanların bugün olmayışları gibi.

    Batı Trakya’da buna muvaffak olamayacaksınız.

    En basit kural ile söyleyelim. Baskı tepkiyi doğurur.

    Baskıya tepki, bize benliğimizi hatırlatır.

    Çocuk bir kasettir. Bu günün geçerli örneği ile otomatik kayıt kamerasıdır. Kameraya neyi kaydederseniz, ekrana o yansıyor.

    Mesele neyi söylediğiniz değil. Neyi nasıl yaptığınızdır. Kameraya kaydettirdiğinizdir.

    Çocuğunuzun istediğiniz gibi olmasını istiyorsanız, o hareketleri o kameraya siz kaydettireceksiniz. Başkası kendi eylemlerini kaydettirir. Sizinkilerini asla kaydettirmez.

    Size rahmet okuyacak bir nesil, Allah’a ibadet edecek bir kul, büyüklerinizi sokağa atmayacak yetişkin bir birey olmalarını istiyorsanız, bunu yaşantınızla o minik kameraya kaydedeceksiniz.

    Ateistin kucağına teslim edip, size Müslümanlığın Fatiha’sını okumayı, ruhunuzu okşayacak duayı yapmayı beklemeyeceksiniz.

    Merhametten uzak bir yaşamın hengamesinde büyüteceksiniz, himmetine muhtaç olduğunuzda merhamet bekleyeceksiniz.

    Yok öyle bir dünya.

    Bahçenize yonca ekerek marul yemeyi bekleyemezsiniz. Siz yoncayı rengine bakarak marul niyetiyle yemeye çalışırsınız ama damağınıza acı gelir. Mideniz bulanır. En nihayetinde de gıda zehirlenmesi gerekçesi ile doktora gidersiniz.

    Tedavi ararsınız.

    Arıza bedeni olunca, doktor tedavi eder.

    Şifa bulursunuz.

    Zehirlenme zihinsel (zihni arıza) olunca tedavisi olmuyor. Çünkü size bunu yaşatan kendinde bir arıza, hastalık görmüyor. Dolayısı ile tedavi olacak bir yanlış da algılamıyor.

    Olan size oluyor.

    Sadece çektiğinizle kalıyorsunuz.

    Olsun.

    İnsan olsun saçma kuruntusu ile kendinizi avutmaya çalışıyorsunuz.

    Şekil olarak insan ama, merhamet kavramının olmadığı bir muamelenin karşılığı da, yaşlılar yurdunun misafiri olmak oluyor.

    Belki de bu, en az hüsranla tercih edilen olabilir.

    Maddi zenginlikler huzur getirmiyor manevi enginlik olmayınca.

    Son günlerde Girit’te (Yunanistan) ayyuka çıkan yaşlılar yurdundaki açıklamalar vahamet boyutunda. Bugüne kadar yapılan açıklamalar, ithamlar, iddialar ... vs dahi ibret almaya yetecek boyutta.

    İbret almak, maddiyat gözlüğünün kapsam dışında kalan, merhamet gözlüğü ile bakılınca görülen bir olgudur.

    Sözün özü:

    Yetiştirdiğiniz nesillerin görseline hangi fiili -görüntüyü- kaydettirmiş iseniz, ekranınıza onu yansıtacaklardır.

    19-Şubat-2022 Perşembe

    Selahattin KESİT

    ©2017 Burasi Batı Trakya. Tüm Hakları Saklıdır.

    Please publish modules in offcanvas position.