Gümülcine, 30.01.2025
Yıl 1993. Gümülcine’de yayımlanan Şafak dergisinde düzenli olarak şiirlerim yayımlanıyor. Rahmi Ali, Mücahit Mümin ve Mustafa Tahsinoğlu bu çok önemli yükün altına girerek Batı Trakya’da Türk kültürünü yaşatıp yarınki nesillere aktarma çabasındalar. Ancak onların hizmeti bununla da kalmıyor. Rahmi Ali uluslararası toplantılara katılıp Yunanistan’daki Türk kültürünü özellikle de Türk Dünyasına tanıtmaya çalışıyor.
Rahmi Ali’nin yolu bir gün Ankara’da düzenlenen “İpek Yolu Uluslararası Halk Edebiyatı Sempozyumu”na düşüyor. Rahmi Ali böyle bir sempozyuma ilk defa katılıyor. Sempozyumda Türk Dünyasından bir dizi yazarla karşılaşıyor ve tanışıyor. Onlarla derin sohbetler yapıyor ve yeni arkadaşlıklar kuruyor. Karşılaştığı yazarlardan biri de Özbek Türkü Embergen Allembergenov. Embergen kendisine çok yakın ilgi duyuyor.
Rahmi Ali, gezi notlarını içeren “İyi ki Gitmişim” adlı kitabında Embergenov ile olan karşılaşmasını ve aralarında geçen diyaloğu şöyle anlatıyor:
BATI TRAKYA, KARAKALPAKİSTAN YAN YANA
Oda arkadaşım Embergen Allembergenov tipik bir Özbek Türk'ü. biraz dolgunca, esmer, çekik gözlü, kara saçlı, oldukça utansak biri. O benim konuşmalarımı oldukça iyi anlıyor. Ben kendisini anlamakta biraz güçlük çekiyorum, ama o ne yapıp edip kendini anlatmanın yollarını buluyor. İkide bir "Ben seni tanıyanda çok memnun" diyor. Kendisi rejisör. Belgesel filmler yapıyor. Bir bölgenin de kültür işlerinden sorumluymuş. Kendisine Şafak dergisinden bir sayı verdim. Daha sonraki günlerde Şafak dergisi hakkındaki düşüncelerini de söyledi. "Çok yahşi jurnal. Karakalpakistan'daki matbuat yazacak bunu." Bir de genç şairlerimizden İbrahim Baltalı'nın bir şiirini okumuş, beğenmiş. Bu şiiri Karakalpakistan'da yayınlatmak istediğini söyledi.
Embergen'in Ankara'da bazı tanıdıkları varmış. Ankara üniversitelerinde okuyan bazı Özbek öğrenciler. İki Özbek, bir de Türkiyeli öğrenci geldiler. Oturduk, tanıştık. Özbek öğrenciler Türkiye Türkçesi'ni oldukça iyi konuşuyorlar. Embergen'i saygıyla dinliyorlar. Karşılıklı konuşmalarımız sürüp gidiyor. Türkiye'yi, Türk kardeşlerini çok sevdiklerini söylüyorlar. Daha önce Türkiye'yi, Türk kardeşlerini hiç tanımadıklarını da ekliyorlar. Gençlerden biri daha da açık konuşuyor: "Gerçekleri niçin saklayayım? Biz, Türk deyince, Türkiyeli deyince acayip, kaba, kavgacı insanlar aklımıza geliyordu. Öyle biliyorduk. Bize öyle öğretilmişti!"
Hep aynı düzen hep aynı oyun. Nereye gitsek, Türk olduğumuzu söyler söylemez, "Biz Türkleri böyle bilmezdik..." sözleri. Türk Türk'ü öyle bilirse başkalarına ne kalmış!
Kırgızlı bilim adamı Prof. Dr. Kadirali Kargabeyef'i belki de bu yüzden alkışladık. "Türk, Türk'ü incelemelidir" diyor. "Türk Türk'ü iyi tanımalıdır. Bizi hep başkaları yazmış, hep başkaları tanıtmış. Başkaları, bizim iyi yanlarımızdan çok kötü yanlarımızı yazarlar."
Hemen Yunus Emre'nin şu dörtlüğünü anımsıyorum:
"İlim, ilim bilmektir
İlim, kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsin
Ya nice okumaktır"
"... ÇOK YAHŞİ”
1 Temmuz 1993. konfor, temizlik, her yere hâkim bir halı yumuşaklığı ve sessizliğin verdiği rahatlıkla güzel bir uyku çektiğimi sanıyorum. Saatime baktım: 06.30. Embergen hala uyuyor. Belki de akşamki içkinin etkisinden. Embergen, gece, memleketlileriyle buluşmasını birkaç kadeh içkiyle kutladı. Benden defalarca özür dileyerek, izin isteyerek... Karakalpakistanlı dostların bu içkili muhabbetlerinden kısaca söz etmek istiyorum. Oldukça ilgimi çekti. Yenildi, içildi, muhabbet edildi; sonunda buyurun duaya. Ben, bizde içki sofralarında dua yapılmadığını, böyle bir şeyin doğru olmadığını söyledim kendilerine. Onlar, "Biz yapıyoruz" dediler. Eller açıldı, gençlerden biri Kuran-ı Kerim'den kısa bir sure okudu. Sonra, anladığım kadarıyla şöyle bir dua yaptılar: "Allah'ım, bizi affet! Bu yaptığımız bir suç, bir günah. Ama bizler, o kadar haksızlıklara uğramış insanlarız ki, bizim işlediğimiz bu küçük suç onların yanında hiç kalır. Bizler çok çileler çektik. Onun için işlediğimiz bu küçük suç için bizleri affet."
Şimdi, bu, Karakalpakistan'da yaygın bir inanış mıdır, bir görenek midir, yoksa benim oda arkadaşlarımın alkolün etkisinde kalarak yaptıkları bir hareket midir, bilemiyorum. Ama bunun bir adet, bir inanış olduğunu üç Karakalpakistanlı da söyledi. Olabilir...”
Evet, 1993 yılında daha bir şiirimin Karakalpakistan’da (Özbekistan’a bağlı özerk bir cumhuriyet) yayımlanmaya değer bulunması ve devamında da Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sn. Recep Tayyip Erdoğan’ın 8 Aralık 2017 günü Gümülcine ziyareti esnasında başka bir şiirimi okuması benim için çok değerli olduğu kadar aynı zamanda unutulmazdır.
Yaptığımız araştırmaya göre, 1993 yılında, Karakalpakistan’da büyük bir ihtimalle aşağıdaki şiirimiz yayımlanmıştır:
Özlediğimiz
dışarıda
ölgün kiraz dallarında
baharı sürüklerdi rüzgar çığlık çığlığa
dökülürdü sevgiler kabuk kabuk
akarken sıcacık odama güneş
fakat biz denizlerde
yeşil denizlerde
martılara yüklerdik umutları
dalgaların ve kuşların sesine uyarak
barışı yaşadığımız bir sonbahar akşamında
beyaz yelkenlilerdi beklediğimiz
özlenen berrak sularında dünyanın
fırtınalarla güzelleşirdi yıldızlar
uzaklara taşınırdı yakamozlar
yapraklar dalında camlanırdı
boğulurken sabah sislere yavaşça
oysa
bulutların dağlara düğümlendiği
çayırların dirildiği gecelerde
ellerim sana üşür
soluğum sana ısınırdı
Şafak dergisi ne yazık ki yıllar önce kapandı. Dergi belki kapandı, ama gönlümüzde yaşamaya devam ediyor. Rahmi Ali şimdilerde yazılarını kitaplaştırıyor ve bizlere de sürprizler getirmeye devam ediyor. Teşekkürler Rahmi Ali.